iyidir.






Marisol'un s'si ve Kit'in b'si,evet.
Yani. Marisol için.

Tatil nedir?

Evet,sınavlar bitti.
Bu okulun da kısmen de olsa bittiği anlamına gelir. Ve bu kısmen biten okul,tatil demektir.
Tatilse yatmak,uyanmamak,ölümüne dinlemek midir?
Değildir.
Tatil;
-Divan antolojosi içinde kaybolmaktır.
-Şarap kadehimin(Marisol bu-ve evet,biz artık ciddi olarak beraberiz,yazmadığım süredeki en büyük değişiklik bu oldu hayatımda. Ve 17 yıllık hayatımdaki en mutluluk verici değişiklik bu oldu.) hediye olarak aldığı "Çavdar Tarlasında Çocuklar"ı bitirmektir tatil.
-Şarap içip sabahlara kadar Hayyam okumaktır tatil.
-Sait Faik'le hüzünlenmektir tatil.
-Ruhumun dinlenmesine izin vermektir tatil.
-Zorla yapılan birikimlerle çizgi-roman alıp okumaktır tatil.
-Yazmaktır,düşünmektir tatil.
-Size koydukları sınırlar olmadan onların üstesinden gelebileceğinizi göstermenin fırsatıdır tatil.
-Gülemeyip sırıtabilmektir,tebessüm edebilmektir sanırım tatil.

 Ve benim bu tatile ihtiyacım var cidden.
Ruhum dinlense de yorgun kalacak ama sanırım.
Şikayetçi miyim?
Hayır.

Geri dönüş.

Vu hu.
Son yazım ekimde he.
Var ya,neler değişti hayatımda.
Hiç birini yazmayacağım ama. Eğer bu yazı bi' milatsa,bu aradaki aylarda olanlar da sonraki yazılarımda çıkar herhalde ortaya.
İyi oldu ya geri dönmek. Yazmak rajatlatıyor insanı sanırım. Evet,şu ana kadar şu yazıda kayda değer hiç bir şey yazmamama rağmen kafamın biraz rahatladığını hissedebiliyorum.
Umarım geri dönmüşümdür. Umarım bu yazı bi' milattır benim için. Umarım yeniden başlarım yazmaya.
Tekrar hoş geldim.

Marisol için(En önemlisi sekizinci dörtlük,yani özet gibi aslında. Sadece(neyse ki) "çok uzaklarda" değil.).

***

Dün gibi anımsıyorum büyüdüğüm günleri,

Annem babam ellerinden geleni yaptılar yönlendirmek için beni.
Ancak sorunlar ve içki yok etti kolay sevgileri,
Ve bildiğim tek sevgi oldu zor sevgi.

Zor sevgiydi bu günün her saatinde,
Bir milyon yıl uzakken Noel doğum günüme,
İkisi arasındaki korku gözyaşı kattı çocuk eğlencelerime,
Evet, sevgi vardı baba evimde, ama zor sevgi.

Ve senin saygılı tutumunu anımsıyorum ben denedikçe
İçimdeki aşkı kibarlık içinde gizlemeye.
Ve hüzünlü bir şarkı eşlik ediyordu neşeli bir tanesine,
Bu kolay bir hafta sonu değil, bu zor aşk.

Zor aşktı, zordu her adımı atmak,
Zordu sana yakın olmak, daha da zordu uzaklaşmak,
Ve yok olunca bugün bütün yıldızlar ve duygusal şarkılar azalarak,
Şarkısını söyleyecek başka ne kaldı ki, yalnızca zor aşk.

Cesaretin ve zarif utangaçlığın için sevdim seni,
Ve gülüşün ve konuşman ve adın için sevdim seni,
Ve olanaksız olduğunu bile bile, gene de sevdim seni,
Oysa sana verebileceğim tek bir aşk vardı, zor aşk.

Zor aşktı, biliyorum zordu senin için,
Sana sunabildiğim tek şey gösteremediğim aşk olduğu için,
Seni seven kalbi bağışladın dönüp gitmek isteyince sevgilin,
Arkasında yalnızca bir tek şeyin anısını bırakarak: Zor aşk.

İşte şimdi bu telefon kulübesindeyim, bir jeton elimde,
Kaygılı ruhunu rahatlatmak için ne diyeceğini bilmesem de,
Tanrı bizi kurtarsın, ama harcıyoruz zamanımızı kendi adaletimizle,
Ve bunları birbirinden ayırt etmek daima zor, ah aşk.

İşte çok uzaklarda olsam da söylüyorum seni sevdiğimi
Ve günler geçtikçe beni nasıl değiştirdiğini,
Kendimi kabul etmeme nasıl yardım ettiğini ve
                                   Şunu da unutmayacağım eklemeyi,
Aşk asla boşa gitmez, hatta olsa bile zor aşk.

Evet bu zor aşk, ama aşk işte gene de,
Bir düş ürünü değil, basit bir oyundan öte,
Ve adını hak eden tek mucize,
Çünkü çoğu kez yaşamlarımızı sağaltan aşktır zor aşk.


                                                                                  Bob Franke

Başlıksız oturup başlıksız kalkmak ister bazen insan.

Yine bi' konu belirlemeden oturdum klavyenin başına.
Daha doğrusu klavyenin başındaydım. Ama yalnızım bu akşam. Ebeveynler misafirlikte. Marisol yok. Konuşacak tek kişi Padawan'ım. Ama yine de yalnız hissediyorsunuz işte yahu.
Kenidimi yazmalıyım belki biraz da. Madem yalnız kaldım,en iyisi herhalde.
Aslında üstteki iki cümleyi yazmayacaktım. Ama masamda duran "Star Wars: Gizli Thelike" kitabını görünce yazasım geldi. Belki kendimden bahsetme ayağıyla Star Wars'a girerim falan dedim.
Öncelikle şunu söyleyeyim; normalde bu tarz kapitalizm zihniyeti sonucunda çıkan film kitaplarına para vermem kesinlikle. Yani film yapıyorsunuz,insanlar bunu beğeniyor ve tekrar bunu senaryolaştırıp hikaye unsurları katarak yine insanlara sunuyorsunuz. Kapitalizmin basit oyunları işte.
Ama 3 liraydı bu kitap ve serinin en tuttuğum filmidir de. Kapitalizmin şuursuzlaştırdığı bi' düşünce ile almadım,cebimde üç liram vardı ve sırf evde biraz daha Star Wars materyali olsun diye aldım. Ve evet, Star Wars bildiğiniz zayıf noktam yahu. Aldığım için pişman değilim, ama 3 liradan da fazla para vermezdim yani.
Force'un işi işte.
Ah,annemler geldiler. Boş bi' akşamdı ya. Yani oturup Phantom Menace'ı izledim ve bundan ötürü gayet mutluydum. Ama sonrasında yalnızdım yani. Oturup facebook'a bakındım. Ve bomboş olduğunu keşfettim iyice. Yani tamam, yararlı durumları elbette ki var,bunu reddetmiyorum. Bunlardan da yararlanmaya çalışıyorum. Ama hadi yahu,bu bahsettiğim unsurlar ne kadarını oluşturuyor ki facebook'un? Boş zamanlarınıza egemen olan unsurun facebook olduğunu farkettiğiniz anda ya azaltın,ya da bırakın bi' süreliğine(Ben kavradım bu akşam. Zira amaçsızca "beğen" butaonlarına falan basıyorum sanırım bazen). Çünkü boş zaman denen kavram zaten bizi biz yapan faktörlerin bünyemize alındığı süreçlerdir. Yani kimi resim yapar,kimi sevdiği tarzdaki müziği dinler. Daha da önemlisi bünyesinde bulunmasını istediği şeyleri okur,araştırır,yaşar. İşte bu boş zamanlarınıza facebook gibi sosyal paylaşım alanları egemen olmaya başlarsa,herkesten,herşeyden en gereksiz şeyleri bünyenize katmaya başlamışsınızdır demektir. Tehlike çanları işte(Ne,"phantom menace" mı hatta?).
Hiç gerek yok yahu. Gidin ve okuyun işte. Ya da izleyin,oynayın,dans edin,dinleyin. Yani tamamen yok etmek olmaz zaten ama bizi biz yapan zamanlara egemen olmamalı feys falan. Aman,dengelemek lazım işte yahu.
Herneyse.
Güç sizinle olsun.

Yeni sezon.

İlk gün.
Okul cidden kalabalık oluyormuş yahu. Bugün bunu anladım iyice. Yaklaşık 1500 öğrenciye yaklaşık 300 veli ekleyin ve bunları bi' okul bahçesinde hayal edin. Bu kadar insanı 4 aydır birarada görmeyen bünyem,e haliyle sarsıldı biraz tabi.
Ama ilk gün iyidir okullarda.
Yani ders işlemezsiniz falan sonuçta,sürekli bi' "boşvermişlik" hissi olur insanda. Bu hissi seviyorum açıkçası. Yine de okulu özlediğimi söyleyemem tabi,zira bu öğrenci olma durumuyla ters düşer.
Sınıfıma eski sınıfımdan iki sağlam dostum geldi hem. Eheuheu,sevindim bu duruma cidden yahu. Hem diğer çocukları da özlemişim ya. Yani eski sınıfım,yeni sınıfım; özlüyo'muş insan ister istemez. Bunu da farkettim.
Bi' de arkadaş,şimdi farkediyorum da ne çok insanı öpmek durumunda kaldım yahu. O.O
Ders programımızı da inceledim. Cidden söylüyorum,bulmaca gibi. Aklımda kalan iki ders adı; biltuk ve soset. 11. sınıf tm öğrencisiyseniz,ders bazında çokluğa alışmanız gerekiyormuş,bunu da gördüm.
Hah,ve 2 analitik geo.,2 geo. ve 4 mat. dersi. Gerçekten harika bi' sene he =_=
Ve pazartesi işte. Marisol'la da düzeldik sanırım sonuında. "Bleekersanız Bleeker kalın." yazmıştım ya,işe yarıyo cidden yahu. Huh. Rahatladım açıkçası.
Eh,fena başlamadım yahu bu seneye( Geometri hariç =_= ).

***

Ne okunur: Denemediyseniz Sait Faik deneyin derim. Kaldırabilir misiniz bilemem(Yani "sevebilir misiniz"),ama kaldırabilirseniz kaptırıp okursunuz epey.


Pages